Taraf olmayan betaraf olur ODTÜdeki ilk yıllarımda milliyetçiyim dediğimde bırakın solcuları, hayatının anlamı altına pahalı bir araba çekmek olan apolitikler tarafından bile dudak bükülerek karşılandığını farkettim. Çünkü Türkiyede milliyetçinin prototipi ülkücüydü. Buna karşı basit bir açıklama ile yetinmeye çalışıyordum: Azerbaycandaki milliyetçilik Türkiyedekinden çok farklıdır. Peki ne kadar farklıdır? Nedir farkı? Nedir ki bu milliyetçilik? İşte burada milliyetçilik hakkında bugün neler düşündüğümü yazacağım.
Bir milleti tanımlayan en önemli öğe dildir. Onun kadar önemli olanlar mutfak, dans, müzik ve diğerleridir. Dolayısıyla aynı dili konuşan topluluğa millet denir gibi çok genel bir tanım geçerli diyebiliriz. Peki milliyetçi kimdir? Milletini sevene milliyetçi denir gibi saf bir tanımla yetinmek saçmalık olur. Herşey zıttıyla tanımlanır. Yani milliyetçilik neye karşı mücadele verir? Milliyetçinin amacı milletini bir güçlü devlet altında toplamak ve neyin pahasına olursa olsun onu korumak. Saf biri için güzel sesleniyor. Peki karşıdaki kim, kime neye karşı mücadele veriliyor? Kimdir düşman? İşte bu soruyu sormaya başlayınca hey şey değişiyor. Komunistler mi? Ne yazık ki değil. Kapitalizm mi? Hiç değil. Emperyalistler mi? Bir nebze öyleydi yada oluveriyor zaman zaman. Milliyetçinin asıl düşmanı öteki milliyetçidir. Sadece öteki milletin milliyetçisi değil, topyekün bütün bir millet. O milletin mensubu her insan. Genellikle de yanıbaşında olan birisi. Yani milliyetçilik temelinde başka bir kültüre, öteki insana karşı yönelmiş bir ideolojidir. Ona nefret üzerine kuruludur. Onu ezmeye, yoketmeyi amaç edinmiştir. Bunu gözlemek çok kolaydır. Biraz kenara çekilip uzaktan izleyebilmek gerek sadece.
Bugünkü Türk milliyetçiliğinin ana konusu nedir? Ermeni ve Kürt düşmanlığı. Açın herhangi bir milliyetçi veb sayfasını ilk sayfadan göreceksiniz herşeyi. Gelecek için ne vaat ediyor? İnsanların aydınlanması, daha onurlu bir hayat için, yeni bir üretim tarzı, ilişkileri için yeni aletlerden bahsediyor mu? Hayır. Tek bahsettiği herkesin Türkleştirilmesi gerektiği. Nasıl? Tabii ki zorla. Kürtlere “dağ Türkleri” diyerek işe başlanır. Dilleri biraz sorun olacak ama olur o da zamanla.
Azerbaycandaki Türk milliyetçiliği ne diyor? Türkiyedeki abisini var gücüyle taklite çalışıyor. Ama Türkiyedeki Türk milliyetçiliğinin çok önemli bir öğesi, İslam dini burada yok denecek kadar azdır. Onun için belki biraz daha ilericidir. Türk milliyetçiliği daha yobazdır bu anlamda. O kadar ki, Türk olmasına rağmen Türk aleviler bile sevilmezler. Çünkü Türk milliyetçiliği sünnidir. Alevilik solculukla eşittir Türkiyede.
Azerbaycan denen coğrafyanın geçirmiş olduğu Rus çarlığı, Sovyet emperyalizmi süreçlerinin sonucu ve de Türkiyedeki gibi köklü, asırlar süren Osmanlı gibi İslam yayan bir din devletinin olmaması sonucu dinin önemi azdır. Boşuna Azerbaycan İslam dünyasının en layik kültürü olarak tanımlanmıyor. Ne kadar ilericidir? Türkiye milliyetçiliğini abi saydığı için zaten çok ileri gidemez. Azerbaycan Türk milliyetçiliğini ana konusu Ermeni, Fars ve Rus düşmanlığıdır. Arada bir Kürt narası da atılıyor. Ne vaat ediyor gelecek için? Karabağı geri alınacak, bir de Turan kurulacak. Turan neden gerekli? Çünkü “Türkün Türkten başka dostu yoktur” ve güçlü devlet olmadan Türkler yer yüzünden silinecektir. Madem milleti tanımlayan öğeler dil, din, dans, mutfak, müzik ve başkaları ise, nedense benim milli dansım hiç mi hiç Özbeğinkine benzemiyor. Nevşehirdeki Türkün dansına da hiç benzemiyor. Ama Gürcününkü, Ermeninki ile fırt demiş burnundan düşmüş. Milliyetçinin cevabı hazır: Hepsini Türklerden çalmışlar. Bir de sesini duyunca tüylerim diken diken olan tarım, kemanem (kamança), hanendem, muğamım var. İzmirdeki Türk duysa hiç birşey anlamaz. Ancak bir fars arkadaşımla oturup hüzünlenebiliyoruz muğamla. Hele Gürcülerin nağara çaldığını görünce, bunların hepsi hırsız diyor milliyetçi. Zaten Ermeniler bizim balabanı da çalımışlar, adını da duduk koymuşlar. Civan Gasparyan bütün dünyayı dudukla geziyor. Kebabımız ne kadar da arabınkinde benziyor. Sakın şu milliyet denen şey, en az Benedict Anderson dediği “hayali cemaatler” kadar sınırları belirsiz olmasın.
Gerçek şu ki, millet kavramı sınırları çok belirsiz kavramdır. Geçişler o kadar bulanıktır ki, “sınır”ın kalınlığı öğenin kendisinden büyük. Hele hele Anadolu ve Kafkas gibi bin bir dilin, kültürün, bin bir türlü insanın yaşadığı sonsuz çeşitlilikte coğrafylarda. Milliyetçilik belki Avrupa emperyal güçlerine karşı kullanlışlı silah olmuştur bir zaman ancak şimdi artık emperyalizmin savaş çıkarmak, tarafları kontrol etmek için kullandığı bir alet, devletlerin de afyon gibi bir ideolojidir. Ermenistanın devlet bütçesi kadar bütçesi olan Azerbaycan ordusu hergün Karabağı Ermeni terorizminden kurtaracağını 20 yıldır avaz avaz bağırıyor. Ama trilyonlarca petro-dolari yiyip üstünü oturan, “nerden buldun bu kadar parayı” diye sormaya kalkışanı da arsızca polisi üstüne süren, ve hatta hapise atacak kadar kokuşmuş rüşvethor devlet sisteminde oturan bürokratlara kimse bir şey soramıyor.
Milliyetçilik gelecek vaat etmiyor. Kapitalizmin soyup soğana çevirdiği, bir tüketim makinesine çevirdiği insanın geleceği için en ufak yol göstermekten acizdir. Milliyetçiliğin tek vaat ettiği kan ve düşmanlıktır.
Ben insanım ilk önce. İzlandalı güzel bir kızla Hollanda barında oturup Belçika birası yudumlarken, popüler olduğu için Buşu eleştiren ancak büyük bir hata yapip Irak işgalini savunan Amerikalıyı haşlamak kadar çok az şey zevk verir bana. Sonra ben doğuluyum. İslam kültürüne aitim ama herhangi bir doğaüstü olguya inancım yoktur, materyalistim. DNA molekülleri arasında hiç ruh, muh genine raslayamadım şimdiye kadar (Tanrı geni vardı bir de değil mi?). Sonra ben kafkaslıyım. Gürcünün şarabı benim için Fransız şarabından daha güzeldir. Kafkas dağının güzelliğini Konyalıya bin kere anlatsam nafile, beni anlayacak olan Çeçen komşumdur. Ben Türk dili grubuna ait bir dil olan Azerbaycancayı/Azericeyi/Azeri türkçesini/Azerbaycan dilini konuşuyorum. Özbekçeyi duyunca Hazarın öte yanında benim aynı dili konuşan insanlar olduğunu duyumsamak mutluluk veriyor. 2000 kilometre ötede, İzmirde anlaşılmak çok güzeldir. Ben bir çok şeyin toplamıyım. Ben hem Mannalıyım, hem Midiyalı, biraz farsım, biraz gürcü, biraz ateşperest, biraz hristyan ve de biraz müslüman, ve de biraz türküm. Ben biraz komunistim, biraz rus, biraz da talış. E ben bunlarin hepsini güzel birisi karışımı: Ben kafkaslı bir azeriyim.
Bir de Orta Asyadan geldik masalı var. Genetik maddenin nerden akıp geldiğinin nasıl bir önemi vardır? Genetik birikimimde “türk” veya “arap” genlerinin daha çok olması mı önemli yoksa şu anda hangi kültüre ait olduğum, komşularımın kim olması, kimlerle kültürel alışveriş içindeyim sorusu mu? Bana ne sibiryada yaşayan Başkurttan. Yanımdaki Talış benim için binlerce kat daha önemlidir.
Sovyet tiranlığı çökünce, nefret ettiğimiz, bize yıllarca zülmeden ideolojiyii bir daha görmemek için mümkün olduğunca uzağına kaçmaya çalıştık doğal olarak. Ve komunizmin en uzağında diye gördüğümüz milliyetçiliğin, köktendinciliğin ve kapitalizmin kucağında bulduk kendimizi.