L' Amour à mort, yönetmeni Alain Resinais olan bir fransız filmi. Fransızca bilmeye gerek yok, filmin adı aşk ve ölüm. Sıradışı bir film.
Arada yağan karımsı nesnelerle bölünmüş "ilahi" bir aşk hikayesi. Aşkı, hayatın anlamını sıkça sorgulamaya başladığım bu günlerde ruhi haliyeme cuk diye oturdu bu seyir. Düşündürdü dolayısıyla.Aşkı için hayatından vazgeçen bir kadın. Bütün filmi böyle özetlerdim ben. Yada soru şekline çevirelim bunu? Aşkı için insan hayatından vazgeçer mi? Ve bu ne kadar anlamlı? Filmde şöyle bir diyalog geçiyor. Bible uzmanı olan arkadaşımız, agape ve eros kelimelerinin köklerine dair bir maruze veriyor. Diyor ki, iki türlü aşk vardır, daha doğrusu yunancada aşk için iki kelime vardır: agape yani karşılıksız aşk, onun için aşk, kendimiz için değil. bir de eros, ki kendisi karşılıklı aşk anlamına gelmektedir. Ancak günümüze gelen İncillerin kaynağı latin dilleri olduğu için sadece eros kelimesi kalmıştır, çünki agape için karşılık yoktur latin dillerinde. Oysa gerçek aşk, incildeki aşk, tanrıya aşk agapedir, eros değil. İşte filmimizin kahramanı, adı lazım değil, agape yaşamaktadır.
Ben öyle düşünmüyorum arkadaş. İnsan bencil varlıktır, ego denen bir şey vardır. Başkası için sevemeyiz. Kendimiz için severiz. Tıbbi olsun, ruhsal olsun nerden bakarsan bak sağlıklı olan kendimiz için sevmemizdir. Sadece sağlıklı olan değil, gerçek olan da budur. Sadece abartıp sevdiğin kişiyi kendi egonun altına sokmaya çalışmayacaksın. Onun kendisi gibi seveceksin.
Filmin kousunun dışına çıktık galiba. Biraz dağınık oldu ama idare ediverin işte.
2 comments:
Bu konuyu seninle daha once de enli boylu veya baska bir zaman ustun koru konusmus ve bir sekilde de iki tarz konusmada da ayni goruse bir turlu gelememistik.
ben de ilahi(!) askin varligina supheyle bakiyorum. evet insanoglu bencildir ve kendi icin sever genellikle. ama bunun tek saglikli ask... (dikkat. buyuk parantez geliyor. geri donmek isteyebilirsin)
(istedigin ismi tak hocam burda. hic onemli degil. hatta burda parantezi biraz genis acayim. hep ask kelimesini anlamlandirmaya calisanlara bu ornegi veririm. buyuk ihtimal sana da soylemisimdir. matrix'in 3. filminde matrix icinde yasayan hintli aslinda program olan yazilimci bir kari kocanin kucuk programciklari yani cocuklarini kurtarirken, Neo nasil boyle bir fedakarlik yapabiliyorsun? diye soruyor. baba program da sevgimden diyor. o da siz programsiniz nasil sevebilirsiniz diye tepki veriyor. o da sevgi sadece bir kelimedir. onun icini dolduran kisilerdir diyor. bence bu laf ask veya sevgi hakkinda soylenmis en dogru laflardan biridir. en karizmatik demiyorum. hatta fazlasiyla bayagi ama en dogru...)
oldugunu iddia etmen ve geri kalan asklarin ne kadar da senin acindan sagliksiz ve zararli olsa da tek celsede masumiyetten azledip kendi egonu temize cikartmak cok fazla leninist, trockist bir haraket olmadi mi? :)
demek istedigim sen askla ilgili hangi merci oluyorsun da aski boyle rahat tanimlayip icini doldurup geri kalan asklarin beyhude cabalar olduguna bu kadar emin olabiliyorsun.
diger yonden bakacak olursak, insan hayati icin bir anlam ister ve mumkunse mutlu olmek ister. bunu aski icin yapinca her ikisini de yapmis olmuyor mu? bence aski icin olen insan fazlasiyla gercekci davranmis da olabilir. ha 30 sene sonra ha simdi? en azindan simdi olurken bir anlami ve bir mutlulugu olacak. ama 30 sene sonra olum doseginde buyuk ihtimal tek basina ve kendi dertleriyle mesgulken tamamen yok olmaktansa belki de oracikta en mutlu aninda hayatinin en manali hareketini yaparak olmeyi tercih ediyordur.
sahi!!! what's love? :))
En bastan itiraf etmek gerek ki, geceyarisi bir infialle yazilmis bu yazida ask hakkinda cok buyuk laflar etmisim. Aşkı boyle kolay tanimlamak olamaz. Ama argümanlarımdan da vazgeçmiş değilim. Dün Zeki Demirkubuzun Kader filmini izledim. Adam aşkı için kendinden vazgeçiyor. Daha doğrusu adam zaten baştan kendinden vazgeçmiş, tutku bahane oluyor. Ben buna aşk demem, saplantı daha doğru. Aşk emektir, aşk ilk önce kendini sevmektir. Onun için hala "sağlıklı" aşkın kendini sevdikten sonra olabileceğini düşünüyorum, Ömer. Ama aşkın içinde de saplantı yok mudur? Olmasa aşk olmaz ki...
Post a Comment